27 Ekim 2011 Perşembe

6.HASTALIK

Ne kötü günler geçirdik...

Kızım, Defnoşum; geçen cumartesi öğleden sonra ateşlendi. Ama ne ateş, akşam Calpol'un ve ılık duşun ardından hala 38.5. Düşmüyor. M. işte, abim ve E. Zaz konserinde. Annem halam ve ben, gece 23.00'de hastaneye gittik. Boğazda hafif bir kızarıklık dışında hiç bir şey yok. Eve döndükten sonra ateşin 40.3'e kadar yükseldiğini gördük. Allahım ne büyük bir korkuydu, ömrümden ömür gitti. Soğuk su ve kompreslerle düşürdük ateşini. Sabaha kadar ateş hiç yakamızı bırakmadı. Pazar sabah 8'de bu kez M. ile düştük hastane yollarına. İdrar testi ve kültürü yapıldı. Sonuç yine temiz ama ateş 39.8'i bile görüyor. Ben deliriyorum artık.

Yine ateşle geçen bir gece. Pazartesi sabahı ben işe Defnoş ananeye ateşli bir şekilde.İşe gitmek de mecburiyetindeyim, 2 kişi izinde o gün. Öğleni zor edip eve dönüyorum 15.00 gibi. Bu kez kendi doktoruna gidiyor Defnoş. Doktora vardığımızda ateş 39.4. Kan testi için 1 saat ateş düşürmeye uğraştık ben, M. ve hemşire. Peşinden kan testide temiz çıktı. Doktorumuz 6.hastalık olabilir, 2 gün daha bekleyeceğiz, eğer döküntü olmaz da ateş devam ederse daha detaylı bir araştırma yaparız dedi.

Ben eve ağlaya ağlaya geldim. M. zaten hastanede fenalaştı. Bizde çok zayıfız bu konularda, ikimizde panik yapıyoruz hemen. Ateşli bir gecenin peşinden Salı günü ateş düşmeye başladı ama Defnoş'un keyfi iyiden iyiye kaçtı, zaten az olan iştah tamamen yok oldu. Yine ateşsiz ama mızmız geçen çarşamba akşamı Defnoş 6. hastalık kızarıklığını döktü. Bugün perşembe, Defne yemek yemiyor; ben işteyken ananesinin ben gelince benim kucağımda koala gibi mızmızlanıyor. Sürekli emme derdinde, yemek zorla birkaç kaşık yiyor. Ama allahtan ateşinin nedeni ortaya çıktı da bizde rahatladık. Ama çok çok çok korktuk.

Bakalım ne zaman tam olarak düzelecek kuşumuz...

7 Ekim 2011 Cuma

DEFNE'NİN 16.AY KONTROLU

Başardım, pazar gününün gece 24'ü gelmeden ben blog yazıyorum. Hadi hayırlısı...

Aslından bunun bugünkü olaylarla ilişiği çok.

Defnoş'u bugün 16. ay kontrolüne götürdük. İlk önce amcası ve babası ile beni almaya geldiler işe. Biraz ofise çıkardım bizimkini. Millet başına üşüştü ama kimseye pas vermedi. O milletten kaçma dürtüsüyle de galiba gidip grup yöneticisinin odasına daldı... Nasıl aldığımı bilemedim.

Sonra doktora gittik. Zatürre aşısını oldu, muayenesini oldu. Boy ve kafa gelişimi tamam ama kilo yine çok az almış. Bir ayda sadece 120 gr almış. Zaten son 10 gündür hiçbirşey yemiyor. Kavga dövüş gidiyorduk belliydi bu sonuç. Birde bir bacağının arkasında döküntüler başlamıştı ve yayıldı biraz. Onlara da büyük ihtimal egzama dedi ve bir krem verdi. Azı dişleri de tamamen çıkmış. Blender'ı bırakalım dedi ama biz zaten kullanmıyorduk.

Doktordan çıkınca son güzel havaları da değerlendirelim diyerek Moda'ya çıktık. Önce biraz parka uğradık Defne sallandı, kaydı biraz. Sonra bir arkadaş buldu kendine. Bu kız aynı Defne. Saçlar aynı renk, aynı model sadece onun biraz daha kısaydı. Tipler aynı, zayıflık aynı, boylar aynı. Tepkiler aynı, istemediği birşey olunca "Bittiiii" diye emretmek aynı. Onun adı da Rüya'ydı ve çok tatlıydı. Biraz kumlara oturup kumları kurcaladılar sonra istemeye istemeye ayrıldık parktan.

Simit aldık, çay aldık ve müthiş bir akşam güneşinde keyif yaptık. Moda'yı çok seviyorum ben ya, Kadıköy'ü de öyle.

Böyle bir akşamdı işte. Yolda uyudu Defnoş ve hala uyuyor. Aç uyudu yine ama. Ne yapıcaz biz bu kızın iştahını...

2 Ekim 2011 Pazar

Yemeyen Defne...

Ay bu da gelenek gibi oldu. Genelde pazar akşamları bu saatte post yazıyorum. Saat 24.05. Tüm haftanın ve koşturmacalı hafta sonunun ardından zaman bulabildiğim ve hala enerjim olduğu son saat. Enteresan...

Defne büyüdükçe zaman iyice yetmez olmaya başladı. Of aman, ne kadar yaramaz olmaya başladı. Hiç iştahı kalmadı, hiç bir şey yemez oldu. Bir kase çorbayı bir saatte içtiği oluyor. Kaşığa ağzını açıyor, sonra o lokmayı yanağında tutuyor bazen 10 dakika. Deliriyorum. Bazen güzellikle ikna etmeye çalışıyorum yutsun diye, bazen avazım çıktığı kadar bağırıyorum. Ben bağırınca çevremde kim varsa bana kızıyor, yedirme istemiyor diye. Ama ben dayanamıyorum. Off çok zor yemek yemeyen çocuk.

Mesela bu akşam balık yaptık. Onu da masaya yanaştırdık, mama sandalyesinin altına sofra bezi serdim, önüne tabak çatal koydum. Ben yedirmeyeyim, kendi yesin heveslensin diye. Sonra önüne koyduğum tüm balıkları,çatalı tabağı yerden topladık. Bu da bir kase makarna yeyip uyudu kaldı. Babaannesi bizde birkaç gündür. O da madem yemek yemiyor, zorlama ne istiyorsa onu ver diyor. Mama yap onu yedir diyor da bu bebek mi artık. 16 aylık çocuk. Mama olur mu? Off çok derdim var bu yemek konusunda çoook...

Durduğu yerde durmuyor bugünlerde. Giyinirken, altı açılırken, çıplak kalır kalmaz elimden kaçıyor. Yakala yakalayabilirsen. Kahkalar atıyor; giyinmek, altını bezletmek istemiyor. Başlıyor kovalamaca. İlk başta bende gülüyorum filan ama bir yerden sonra sinir basıyor çünkü sonu yok. Ben tutuyorum o kaçıyor. En sonunda yine geliyorlar bana, bağırıyorum "ben seni sevmiyorum, istemiyorum git"diye. Bu sefer alınıyor, başlıyor gözyaşı ile ağlamaya. Bir yandan da kedi gibi peşimden geliyor, gözümün içine bakıyor. Sıkıysa ciddi dur. Bütün yağlarım eriyor o zaman.

Belki de ondaki bu değişiklikler beni zorluyor. Artık bir karakteri var, itirazları var. Kendini ortaya koyuyor, kendi seçimini yapıyor ama ben alışık olmadığımdan zorlanıyorum. Aslından bende çok bağırmaya başladım ona, sabır gösteremiyorum. Bir geçiş dönemi galiba.

Ama çok da tatlılandı pis ya. Çok fena sarılıp sırnaşıyor. Öpüyor yanı dudağını değdiriyor, saçlarımla oynuyor. Cilvelendikçe cilveleniyor.

Öyle işte...