9 Ağustos 2011 Salı

Ne Oluyor Bize Böyle?

Ne klişe bir cümle değil mi? Öyle çok kullanıldı ki içi boşaldı sanki. Ama benim yaşadığım duruma çok uygun, kullanmak zorundayım.
Ben yaklaşık 8 sene, küçük bir aile şirketinde çalıştım. İlk ciddi iş tecrübemdi, bir tanıdığımız orada çalışıyordu ve onun vasıtası ile girmiştim. Küçük bir şirket olunca, hem en tepedekiyle bile bir müddet sonra samimi olunuyor hem de az insan olduğundan çıkar çatışmaları da minimumda kalıyor. Hoş ben evlenirken, çok samimi sandığım patronlarım ne düğünüme geldi ne de oturup kahve içtiğim eşleri bir tebrik etti. Demek ben orada da yanlış algılamışım tüm samimiyeti. Her neyse...
Şimdi 3 senedir büyük bir bankada çalışıyorum. Genelin tersine kimseyle bir çatışmam, küslüğüm olmadı şimdiye dek. Herkesle hoşsohbet kalmaya ancak bu insanlardan beklentilerimi de minimumda tutmaya özen gösteriyorum. Belki de o yüzden kimseyle küsmedim, beklentim olmadığı için. Ancak bugün yaşadığım bir olay ve bu olayla ilgili duyduğum yorumlar, gerçekten “NE OLUYOR BİZE BÖYLE?” dedirtti.
Sabah işe geldiğimde, karşımda oturan arkadaşımı herzamanki halinden daha durgun gördüm. Aslında yine gülüp konuşuyordu ama sürekli şakalaştığım insanın bana hiçbir şey söylememesi, bir şey sorduğumda “HAYIR” deyip kestirip atması dikkatimi çekti. “AÇIK OFİS” dediğimiz yarı hapishane ortamında çalışıyoruz biz. Herkese açık ama aslında kapalı olan mekanlar. Çalışma arkadaşını çenesinden itibaren görebildiğin kare masalar. Dolayısıyla oldukça yakın çalıştığım bu insan, günün en az 8 saatini de birlikte geçirdiğim kişi. Herzamanki halinden daha farklıysa bunu fark edebiliyorum kısaca.
Biraz daha zaman geçtiğinde durgunluğu geçmediği için sordum:
-          F.Abla, iyi misin sen? Biraz durgun görünüyorsun.
-          Neden böyle birşey soruyorsun şimdi?
-          Yani biraz moralin bozuk gibi geldi de...
-          Neden moralim bozuk olsun? Neden böyle birşey yaptın hiç anlamadım ben...
Daha başka şeylerde söyledi gayet sert bir tavırla. Ben hala ama durgun gözüküyordun diye açıklamaya çalışıyordum sorduğum sorunun nedenini. Sonra bıraktım, önüme döndüm ama çok üzüldüm. Bir arkadaşıma hatır sorduğum için bu kadar terslenmek kırdı beni.
Saatler geçtikçe arkadaşımın bana karşı tepkisizliği arttı. Her zaman sürekli konuştuğum insan öğlene kadar tek laf etmedi, orda yokmuşum gibi davrandı. Bir müddet sonra benimde bütün sinirlerim gerildi çünkü ben hariç herkesle muhabbeti gayet güzel devam ediyordu. Olay benimle sınırlıydı.
Öğlen yemeğine doğru tuvalete gittiğimde o da oradaydı. Yine beni görmezden geliyordu ki artık bu durum iyice sinirlerimi bozduğundan dikildim karşısına.
-          Ne oluyor F.Abla? Nedir bu hallerin?
-          Bazen beni çok kızdırıyorsun S. Çok anlamsız şeyler yapıyorsun.
-          Ne gibi?
-          Bugün bana neden  “Moralin mi bozuk? İyi misin?” gibi sorular sorup beni geriyorsun? Benim hiçbirşeyim yokken hemde. Daha öncede yaptın bunu ve bu çok saçma.
-          Hatırını sormam mı saçma? Durgun gördüğüm için iyi misin demem mi saçma?
-          Evet çok saçma. Durgun falan değildim ben herkesle konuşuyordum.
-          Özür dilerim, bundan sonra sormam...
Deyip ayrıldım yanından. O hala arkamdan “evet sorma” diye bağırıyordu. Bir insana “İyi misin, canın birşeye mi sıkkın?” demek ne zaman kötü oldu allahaşkına...
Sonra bu olayı anlattığım birkaç kişi de “Bana da sorulsa böyle bir şey sinirim bozulurdu” diyerek F.Abla’yı haklı buldular.
Şoka girdim. Yani sen haftanın 5 günü, 8 saatini geçir ama sadece gül ve eğlen. Sıkıntılı görsen de “ne oldu” diye sorma. Hiçbir derdine ortak olma. Zaten ilk çıkar çatışmasında da çiz üstünü , araya bir takvim yerleştir ki yarım olarak gördüğün yüzünü de görme. Böyle bir ömür geçir.
Eski bankacılar eskilerden bahseder hep. Şöyle görüşürdük böyle iyi dosttuk diye. Şimdi kimsenin kimseyle dışarda görüştüğü yok da, bana Defnoş’u sorduklarında anlatınca hallerini, “Ay sana gelelim de sevelim” diyorlar. Ayarlayıp davet ediyorum, hepsi bir bahane bulup reddediyorlar akabinde. Herşey lafta, dostluklar da öyle keza...
Herkesin evi cennet gibi artık. Varımızı yoğumuzu dekorasyona yatırıyoruz, tarz evler yaratıyoruz. Sonra o evlerde, o masalarda, o güzelim yemek takımlarında kimseyi ağırlamadan yenileriyle değiştiriyoruz. Gittikçe yalnızlaşıyoruz, gittikçe dostluk diye birşey bırakmıyoruz içimizde. Ne acı...

2 yorum:

  1. acaba birkaç gün üst üste "iyi misin? durgun görünüyorsun" demiş olabilir misin?

    yani öyle olsa belki daralmıştır diyeceğim ama öyle bi durum da yoksa saçma yani ben hak vermedim f. ablaya :)
    sırf yukarıda yazanlar için yakınındaki dostlarına sıkı sıkıya sarılacaksın. elinden geldiğince çok görüşeceksin, bol kahkahalar atacaksın. benim mottom budur. kariyer hedefim falan çook gerilerde kaldı. daha özgür, daha sevgi dolu bir hayat istiyorum ben :)

    YanıtlaSil
  2. Aslinda oncesinde sormamistim ama neyse kapandi zaten konu. Tabi bu bana ders oldu o ayri. Sormam artik kimseye ama size tesekkur ederim. Yaptigimin dogru oldugunu dusunen birilerinin olmasi ne guzel

    YanıtlaSil