23 Mart 2011 Çarşamba

Bir Haftasonu, Geç Eklenmiş Bir Yazı...




Ne zamandır yazamadım. Ama masaüstü bilgisayar ve 9 aylık bir bebekle, çalışırken blog işi zor. Aslında hep yazmak, Defne’nin resimlerini koymak isterdim. Diğer bloglarda okuyorum blog dostluklarını mesela. Ama bu dostluklar hep sürekli yazan, sürekli iletişim halinde olan ve çok okunan bloglarda geçerli sanırım. Ayrıca bir blogu okunur kılan özelliklerden biride resim koymak. Bende resim konulan bloglara daha çok girip çıkıyorum mesela. Ama buraya Defne’nin resimlerini koymaktan nedense çekiniyorum, internette olan kötü olayları duya duya çekingen duruyorum resim koyma işine, kimliğini afişe etme işine.
M. ile de bu blogu açarken resim koymak yok, kimliği belli etmek yok diye anlaştım. O nedense daha da tedirgin oluyor. Tabii bir erkek internetin neler getirdiğini benden daha iyi biliyor. Belki zaman geçince bende kuzumun birkaç fotoğrafını koyarım ama şimdilik hazır resimlere devam gibi gözüküyor.
Defne emeklemeye çalışıyor. Deniyor en azından. Hazır adım atmaya başlamışken yere inmek geri gitmek gibi geliyor ama düz bir yerde anında emekleme konumuna geçiyor minnoş. Ama gidemiyor tabii, bir ileri bir geri sallanmaya başlıyor. Bayağı bir sallandıktan sonra da göbek üstü yere yatıyor. Dün biraz daha ilerletti sanki emekleme işini, sallanıp sallanıp biraz ileri attırıyor kendini. Hatta böyle böyle gördüğü birşeye ulaşana kadar uğraşıyor. Sonra yatıp dinleniyor biraz. Komik çocuk...
Cumartesi gezme günümüzdü. Babamız evdeydi. Önce sabahtan 1,5 yaşında kızı olan bir arkadaşımıza gittik kahvaltıya. Defne uyanık olduğu süre boyunca 1,5 yaşındaki Eylül tarafından öpüldü ve cici yapıldı. Öğleden sonra ayrıldık oradan, sahilden Bağdat Caddesine, oradan da Defne’nin dayısına uğradık. Orada da sevildi kızlar tarafından bizim hanım. Oradan da ikinci yuvamız Capıtol’e gittik. Biz yemek yedik, Defne mama koltuğunda yoğurdunu yedi. Defne büyüdükçe onunla bir yerlere gitmek daha keyifli oluyor. Oyuncakçıları, kitap mağazalarını gezdik kızımla. Herşeye şaşırıp, Aaaaa diye bağırmaya devam. Sonra M. ayrıldı biraz bizden, bizde kızımla Watsons’a girip oje filan aldık. Allahım Defne ile bir mağazaya girip onun beğendiği şeyleri almaya çok az kaldı biliyorum ama o günlerin gelmesi için de çok sabırsızlanıyorum.
Türkiye’deki mağazacılık bazen beni çok yoruyor. Bloglarda sık sık duyduğum Tiny Love Üç Boyutlu kitabı arıyorum, tarif ediyorum bez bir kitap diye. Çocuk bana bizde öyle bezden kitap yok diyor, ona güvenmeyip ben dolaşıyorum mağazada, bir yığın bez kitap buluyorum. Bilmiyorsan git danış, danışamadıysan bir bakın, mağaza yöneticisi sende eğit elemanını.

Akşam 19.30 gibi eve döndük, Defne hanımın biraz daha gönlünü eyledik, aynı zamanda Eyvah Eyvah 2’yi izledik. Bir de Defnoş ile çizgi film seyretme günlerinin gelmesini çok istiyorum ben. Off nasıl bekliycem Defne’nin büyümesini bilmem.
Pazar ananedeydik herzamanki gibi M. işe gittiği için. Böyle bir haftasonuydu işte. Keyifli ve güzel.
Bu arada biz ne yazık ki çıkarken fark ettik ama, Capıtol’de her girişte güvenlik görevlisinin arka tarafında bir platformda engelliler için tekerlekli sandalye ve bebekler içinde bebek arabaları var. Kimliğinizi vererek girişte bunlardan alıyor, çıkarken kimliğinizi teslim alıp bunları geri veriyorsunuz. Yani hali hazırda bebek arabanız olmadan gittiyseniz bunlardan bir tane almanız mümkün ve bence çok güzel bir uygulama. Bizimde arabamız ananedeydi ve biz Defne’yi kucakta gezdirmek zorunda kaldık. Girişte fark etseydik hem Defne için hem bizim için daha rahat bir gezi olabilirdi. Belki de her alışveriş merkezinde vardır böyle bir uygulama. Aklımızda bulunsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder